Cancer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cancer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2010 Pazartesi

Kanser Dalga Dalga Geliyor

Kendisini takip etmeye ve söylediklerini uygulamaya özen gösterdiğim Prof. Dr. Erkan Topuz, yeri yerinden oynatacak uyarılar yapmaya devam ediyor. Maalesef kendisini dinledikçe tabiri yerindeyse "Allaha Emanet" yaşadığımızı üzülerek görüyorum. Aşağıda Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programında konuk olduğunda verdiği bilgileri bulacaksınız. Okudukça herşey mi zararlı diyebilirsiniz. Evet ne yazıkki yaşamımızı an be an zehirlenerek yaşıyoruz. Fakat yine de birşeyleri hayatınızdan uzak tutarak güzel günler geçirmek sizin elinizde. Sağlıklı Günler diliyorum.


***





Kanal D'de Esra Ceyhan'ın programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalar yaptı.

Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı.

Erkan Topuz, bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılardan bahsetti. "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.

"Ben gerçekleri anlatıyorum. Ama çok fazla anlatmıyorum çünkü her şey sarsılabilir Türkiye'de" diyen Topuz'un sarsıcı açıklamaları şöyle:

-Evde sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşmamalılar. Eğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs)

-Kanserle mücadele anne karnında başlıyor. Anne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir.

-Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, hepsinden günde en azından 3-5 tane yesinler. Her bir renkte bir şeyler var.

-Kırmızı et alsınlar gebeler haftada 2 kere. Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım.

-En tehlikeli yer halıdır. Halı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle halıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin.

-Deterjan kullanınca muhakkak eldiven kullanın. Plastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven)

-Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünüdür, kanserojendir. Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin.

-Her türlü deterjandan kaçınız. Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz.

-Beyaz olan her türlü iç çamaşırınızı muhakkak yeni aldığınızda en az 2 kere kaynatınız. Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.

-Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeli. Zehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor.

-Sebzeleri mevsiminde dondurup saklamakta fayda var. Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar.

-Radyasyon kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biridir. Televizyondan çok uzak duralım.

-Çocuklarınıza haftada 2 kez balık çorbası içirin ama içine zerdeçal koymak suretiyle. Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı.

-Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeli. Bu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz.

-Kanola yağı kızartma için en uygun yağdır. Onun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir.

-Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri 15 günde bir yiyebilirler. Ama haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin.

-Çocuklara meyve ve yoğurdu bol yedirelim. Ancak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır.

-Çocuklarımızı beyaz un, beyaz şeker ve tuzdan koruyalım.

-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir.

-Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdır. Ucuz beslenmedir.

-En faydalı gıdalardan birisi cevizdir. Daha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz.

-Elma dünyanın en faydalı gıdalarından birisidir.

-Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalı. Porselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.

-Meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor. Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse.

-Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. İstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok.

-3 ayda bir suyunuzu değiştirin. Çok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor.

-Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum.

-Meyva suyu yerine posasıyla tüketin. Biz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz.

-Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyor. Çok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın.

-Çocuklarımızı yeşil plastik sahalarda oynatmayınız. Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler.

-Havuzların iyi temizlenmesine dikkat ediniz. Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine kansere hazırlık yapıyorsunuz spor yerine.

-Bütün beyazlatıcılardan kaçınız. Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır.

KANSER DALGA DALGA GELİYOR

Prof. Dr. Erkan Topuz, verdiği şu çarpıcı bilgi ise kanserin boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer."

Erkan Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.





kaynak : NetPano.com

28 Şubat 2010 Pazar

Kanser Tedavisinde REISHI MANTARI

Reishi Mantarı, Latince adı Ganoderma Lucidum,Çin'de bilinen adıyla Ling-zhi sağlıkla ilgili mucizevi etkileri olduğu bilinen tıbbi bir mantar türüdür.

İlaç olarak kullanıldığı bilinen en eski mantar türü olan Reishi ,Japonya ve Çin'de 2.000 yılı aşkın bir süredir kullanılmaktadır.

Tarihte Reishi mantarı asırlar boyu yalnızca hanedanlar ve çocukları tarfından tüketilebilmiştir.Reishi mantarı birçok rahatsızlığa karşı etkinliği ve bağışıklık sistemin güçlendirici mucizevi etkisi dolasıyle uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrı olarak kabul görmüş ve "ÖLÜMSÜZLÜK MANTARI" olarak adlandırılmıştır. Son yıllarda Reishi ile yapılan birçok bilimsel ve tıbbi araştırma sonucunda polisakkaridlerce zengin olduğu ,bağışıklık sistemini destekleyip güçlendirdiği,hücreleri yenilediği,kan dolaşımını harekete geçirdiği ve vücüt fonksiyonlarını düzenlemede yardımcı olduğu kanıtlanmıştır.

Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından Kanser'e karşı kullanılması kabul edilmiş tek doğal ilaçtır.Günümüzde yapılan birçok tıbbi araştırma sonucunda özellikle kanser türevleri,karaciğer hastalıkları,yüksek tansiyon,diyabet,hepatit ,bronşit gibi pekçok rahatsızlığa iyi geldiği kanıtlanmıştır. Shen Nong's Herbal Classic" adlı 2000 yıllık Çin'e ait tıbbi eser bugün Doğu'nun en eski tıbbi bitkiler kitabı olarak kabul ediliyor.Bu kitapta tıbbi bitkiler 3 kategoriye ayırılarak anlatılıyor. "Superior" adlı birinci kategoride çoklu hastalıklarda etkili olan,vücut dengesinin sağlanması ve devamından çoğunlukla sorumlu olan bitkilerden bahsediliyor. Bu bitkilerin neredeyse hiç yan etkileri olmadığı da söyleniyor. Lingzhi bu kategoride 1. sırada yer almış ve bu yüzden eski zamanlarda en çok övgü olan bitki olmuştur. Günümüzde ise Amerika Bitkisel farmakopesi'nde yerini almıştır.

Reishi'yi bu kadar ünlü yapan uzun yaşamın sırrını vaat etmesi ve anti-kanser özelliğidir.Yaşamız ilerledikçe vücudumuzda bazı değişiklikler olmaya başlar. Dolaşım,bağışıklık,sinir,solunum,vb. sistemlerle ilgili problemlerle karşılaşmaya başlarız.

Yaşımız ilerledikçe karşılaştığımız ilk problemlerden biri dolaşım sistemimizle ilgilidir: kanın viskozitesi artar ve dolaşım güçleşir, ayrıca kan yağlarının(kolesterol, trigliserit) miktarı ve damarlarda birikme eğilimi artar. Bütün bu faktörler kalp-damar sistemi hastalıklarına yol açar.Reishi dolaşımı güçlendirmekte, kan yağları miktarını belirgin derecede azaltmakta, trombositlerin kümeleşmesini önlemekte yardımcı rolü vardır.

Yaşlanmayla sinir sistemindeki değişikler sonucu mental kapasitede düşme olur, öğrenme ve hatırlamada güçlük ortaya çıkar. Erken yaşlanmanın sebepleri arasında yetersiz uyku, beslenme bozuklukları, stres de vardır. Araştırmalar Reishi'nin sinir sistemi üzerine yatıştırıcı ve sakinleştirici etkisini ortaya koymuştur. Uyku ve iştah azalmasını düzeltmede, yaşam enerjisini arttırmada, hafızayı güçlendirmede yardımcıdır.


İlerleyen yaşa bağlı olarak bağışıklık sistemi zayıflamaktadır. Önlem alınmazsa bu gerilemeyi diğer yaşlılık belirtileri ve hastalıklar takip eder. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi kendimizi iyi hissetmemizi, iyi görünmemizi ve enerjimizi daha iyi kullanmamızı sağlar. Bizi enfeksiyonlardan, kanserden ve çevresel zararlardan korur, yanık ya da ameliyat sonrası iyileşmeyi çabuklaştırır. Reishi çok güçlü bir bağışıklık sistemi güçlendiricisidir.


Bitkinin moleküler yapısı steroid hormonlara benzeyen ganoderik asit olarak bilinen bir triterpen grubunun bilinen tek kaynağıdır. Tedavi edici biyolojik olarak aktif polisakkaritlerin bir kaynağıdır.
Reishi anti-tümör,immünmodülatör ve immunoterapötik aktivite gösterir ve bu mantardan izole edilen polisakkaritler,terpenler ve diğer biyoaktif bileşikler üzerine allerjik ve anti-hipertansif özellik gösterirler.Bu özelliklerin dışında anti yapılan çalışmalarla desteklenir. Triterpenlerin varlığından dolayı adaptojen, antienflamatuar,antiviral,antiparazitik,antifungal,antidiyabetik ve hepatoprotektif özellikleri bulunmuştur. Ayrıca platelet agregasyonunu (kan sulandırıcı etki) önleyici etkisi vardır.

Bu özelliklerinden dolayı,Reishi'nin kan basıncı dengeleyicisi, antioksidan, analjezik, böbrek ve sinir toniği olarak kabul edilir.Bugüne kadar bronşitin önlenmesinde,kardiyovasküler tedavide,yüksek trigliserit ve kan basıncı tedavisinde,hepatit,alerji,kemoterapide,HIV tedavisinde destekleyici hatta yorgunluk ve mide bulantısı için bile kullanılmıştır.
Farelerle yapılan çalışmalarda virüsler ve diğer toksik ajanların sebebiyet verdiği karaciğer hasarına karşı ganoderik asidin koruyucu etkileri gözlendiğinden insanlarda karaciğer hastalıklarının tedavisinde yararı olabileceğini ileri sürer.

Reishi ekstraktıyla yapılan araştırmalar tümörlerin gerilemesinde etkili olduğunu kanıtlar niteliktedir.Sonuçlar kanserin tipine ve şiddetine göre değişkenlik göstermiştir. Diğer reçeteli ilaçlarla kombinasyonu önerilir. Ganoderma ekstraktı radyoterapi ve kemoterapinin yan etkilerini azaltmak ya da elimine etmek için tedavi öncesinde,sırasında ve sonrasında kullanılır. Saç dökülmesi,bulantı,kusma,ağız iltihabı,boğaz ağrısı,iştah kaybı ve iştah kaybı gibi yan etkilerin azalılmasına yardımcı olur.Bu kullanım için bilinen yan etkisi yoktur.
Reishi solunum sistemini kuvvetlendirdiği,akciğerler üzerinde iyileştirici etkisi olduğu ve özellikle astımlı bireylere öksürük ve diğer solunum şikayetlerinde yararlıdır,1970lerde en az bir populasyonla yürütülen çalışmalar bunu kanıtlamıştır.

2000 den fazla kronik bronşitli Çinliye Reishi şurubu içirildiğinde %60 dan %90 a varan sayılarda birey 2 hafta içinde kendini daha iyi hissetmiş ve iştahları arttığı rapor edilmiştir, Medicinal Mushrooms adlı makale 1997 yılında Herbs for Health'de yayınlanmıştır.


Japonya'da kanserli farelere günlük enjeksiyonla 10 gün içerisinde %50 hayvanın tümörlerinde gerileme gözlenmiştir.



Kaynak : www.realage.com.tr

29 Ocak 2010 Cuma

HPV ASISI

HPV Aşısı Yaptıran Bir Bayanla Röportaj

E.G. (29)

- HPV aşısı olmaya nasıl karar verdin?
* Doktorumla görüştüm, ben bu aşı sadece genç kızlara uygulanabiliyor sanıyordum. Ama doktorum benim için de uygulanabileceğini söyledi. Ben de bulaşıcı ilk kanser türü olduğu için yaptırmaya karar verdim.



- Aşıyı doktorun smear testi sonrasında mı tavsiye etti, yoksa olağan kontrolde mi?
* Olağan kontrolüme gittiğimde, bekleme salonundaki broşürleri okudukça içime kurt düştü. Doktora kendim sordum. Yani smear sonucu çıkmadan konuştuk. Tabi O'da "Bir sonucun gelsin temiz çıkar inşallah yaparız" dedi.



- Sanırım Gardasil aşısı oldun ?
* Evet. Toplamda 3 doz olacak. 2.si 2 ay sonra. 3. doz da 6. ayda.

- Şimdi daha huzurlu musun?
* Sonuçta aşı olduktan sonra da mutlaka smear kontrollerinizi yaptırın diyorlar. Cinsel yoldan bulaşıyoruş ya..



- Maalesef sadece cinsel yoldan değil.


* Peki başka nasıl bulaşıyormuş?


- Normal bir bulaşıcı hastalık gibi düşünmek lazım bence. 9-10 yaşındaki kız çocuklarında da görüldüğüne göre?


* Ama Doktor 9-10 yaş için dedi ki; "Vücudun kadınlığa geçişi başlıyor" "YANİ AŞI, CİNSEL YAŞAMA BAŞLAMADAN ÖNCE UYGULANIYOR" dedi.


- Benim TV'de izlediğim kadarıyla, doktor virüs el teması ile de geçebilir demişti.


* Epilasyon için gittiğim yerde bulaşır mı diye endişeleniyorum bende.
* Çocuğun altını değiştirirken de bulaşır mı acaba?


- O kadarını bilemiyorum tabii ki, bunlar bizim duyduklarımız. Bir uzmandan dinlemek güzel olurdu.
* Elbette.


- Peki kızına da yaptırmayı düşünüyor musun yaşı gelince?
* Evet inşallah.9 - 10 Yaşlarına geldiğinde oluyormuş.


- Bu kısa röportaj için teşekkür ederim. Henüz aşılanmamış bayanlara söyleyeceğin bir şey var mı?


* İHMAL ETMESİNLER,MUTLAKA AŞILARINI YAPTIRSINLAR.SAĞLIK HERŞEYDEN ÖNEMLİ!!!!



20.11.2007 10:35

28 Ocak 2010 Perşembe

En Tehlikeli Cilt Kanseri : MELANOMA


ÜÇ TÜR CİLT KANSERİ VAR


Cilt kanserinin BCC, SCC ve Melanoma olarak adlandırılan üç türü bulunuyor. Her altı yetişkinden birinde görülen BCC, oldukça yavaş gelişen ve nadiren iç organlara sıçrayan bir tür olarak biliniyor. Tedavisi sırasında kullanılan ilaçlar ise görünümü kalıcı olarak bozabiliyor.

Çoğunlukla kırmızı ve kabuklu ya da siğil şeklinde ortaya çıkan SCC ise, ihmal edildiği takdirde iç organlara sıçrama riski yüksek bir tür. Bu tür, ABD’de her yıl 1200 kişinin ölümüne sebep oluyor.

Cilt kanseri türleri arasında en öldürücü olan ise Melanoma olarak adlandırılıyor. Her yıl Melanoma teşhisi konan hastaların yaklaşık yüzde 20’sinin hayatını kaybetmesi, tehlikenin boyutunu anlatmaya yetiyor da artıyor bile. Daha çok vücutta var olan benler sebebiyle oluşan bu kanser türü, cildin alt tabakalarını etkilediği ve çok kolay yayılabildiği için çoğu kez önlem alınamadan hastanın yitirilmesine sebep oluyor.


MELANOMA

Olası semptomlar:
Ciltteki bir ben ya da başka bir kabarıklıkta, lekede değişiklik, kanama veya boyut, şekil, renk ve dokuda değişiklik.
Olası riskler:
Özellikle çocukluk döneminde güneşe maruz kalma, kolay bronzlaşıyor veya kolay çilleniyor olma, beyazlarda, siyah ırkta olduğundan 40 misli fazla.


Melanoma ait Bulgular

Asimetri - Benin bir tarafının diğer tarafından farklı olması. Benin ortasından hayali bir çizgi çiziniz. Benin her iki yanı aynı büyüklük ve aynı şekilde mi? Melanomda genellikle asimetri vardır.

Sınır Düzensizliği - Melanomun sınırı veya kenarı genellikle pürüzlü, çentikli veya bulanıktır.

Renk - İyi huylu benler herhangi bir renkte olabilir, fakat genellikle tek renklidir. Melanom ise sıklıkla birden fazla rengi içinde barındırır.

Büyüklük - İyi huylu benler küçük kalırken melanom büyümeye devam eder. Genellikle 6 milimetreden büyüktür çaptadır.

Kendinizin yapacağı periyodik muayene melanom ve diğer deri kanserlerinden korunmak için en güçlü silahtır. Melanom ancak erken yakalandığında tedavi edilebilir. Aşağıda belirtilen sırayı takip ederek hiç bir yeri atlamadan tüm deri muayenenizi kendiniz yapabilirsiniz. Kendi deri muayenenizi yapmak için bir boy bir de el aynasına ve ışıklı bir odaya ihtiyacınız vardır.

Gövdenizin ön ve arka yüzünü ve de kollar kaldırılarak gövdenin sağ ve sol yanını ayna karşısında muayene edin.
Kolunuzu dirseğinizden kıvırarak avuçlarınıza, kol iç yüzüne ve üst kola dikkatlice bakınız.
Sonra bacaklarınızın arkasına, ayaklara, ayak parmak aralarına ve ayak tabanına bakınız.
Boynun arkasını, saçlarınızı kaldırarak el aynası ile kafa derinizi muayene edin




ABD'deki Wayne State Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, günde 6 fincan kafeinli kahve içenlerin cilt kanserine yakalanma olasılığı yüzde 35 oranında azalıyor. Günde 2-3 fincan kahve içenlerde ise risk yüzde 12 düşüyor. Kafeinsiz kahve ise cilt kanserine yakalanma riskini azaltmıyor. Bilim adamları, kafeinin hücrelerin bölünmesini engelleyerek ya da antioksidan görevi görerek kanseri önlüyor olabileceğini belirtti.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Kanser Aşısı Kullanımda !

LÜTFEN BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE OKUYUN !
Yukarıdaki şekil size sevimli görünebilir, bir çiçek gibi duruyor değil mi? Lakin bu; tüm bayanların korkulu rüyası olan RAHİM AĞZI KANSERİ' nin virüsü HPV. LÜTFEN biraz vaktinizi ayırıp alttaki yazıyı okuyunuz.



HPV ENFEKSİYONLARI ile İLGİLİ GENEL BİLGİLER

Mikroorganizma Kanser İlişkisi
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde, bazı mikroorganizmaların kansere yol açtığı yönünde bazı güçlü bilimsel veriler ortaya çıkartılmıştır. Bunlardan en sık olanları; HBV (Hepatit B Virus) ile karaciğer kanseri (hepatosellüler kanser), henüz şüpheli de olsa Helicobacter Pylorides bakterisi ile mide kanseri, HPV (Human Papilloma Virus) ile serviks (cervix, rahim ağzı) kanseri arasındaki ilişkilerdir.

Bir kanser türü (serviks) ile en kuvvetle ilişkilendirilen virüs ise HPV(Human Papilloma Virus)'dır.

(Bazı yazılarda HPV kısaltması yerine kısmen Türkçe'leştirilmiş şekliyle İPV (İnsan Papilloma Virus) kullanılmaktadır. )

Serviks kanseri ile ilgili genel bilgiler
Amerika Birleşik Devletleri'nde seksüel (doğurgan) çağdaki yaklaşık olarak her 4 kadının 3'ünde Human Papillom Virusü (HPV) bulunmaktadır. Servikal kanserler HPV bulaşmış kadınların pek azında gelişmekle birlikte, serviks kanserli kadınların tamamına yakınında HPV enfeksiyonlarının kanser yapıcı (kanserojen) türleri bulunmaktadır.

(Serviks kanserleri; servikal kanser, cervix kanseri ve cervix Ca gibi terminoloji ile de ifade edilmektedir)

Servikal kanser bütün dünyada en sık görülen kanserler arasında beşinci sıradadır ve kadınlarda (meme kanserinden sonra) ikinci en sık görülen kanserdir.

Yine, kansere bağlı ölümlerin kadınlardaki en sık ikinci nedeni serviks kanseridir ve vakaların %78’i gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Ülkemizde ise, 1995 Sağlık Bakanlığı verilerine göre, serviks kanseri tüm kadın kanserlerinin %3.8’ini oluşturmakta ve sekizinci sırada yer almaktadır.

Gelişmiş ülkelerde serviks karsinomu, 1970’li yıllara kadar genital maligniteler (habis kanserler) arasında ilk sırada iken günümüzde smear testi, kolposkopi gibi etkili taramaların sonucu olarak ikinci sıraya inmiştir.

2005 verilerine göre Amerika Birleşik Devletlerinde yıllık 10.370 yeni serviks kanseri olgusu saptanmış ve bu vakaların 3700’ü serviks kanserinden ölümle sonuçlanmıştır.

Yine dünyada her yıl ortalama 500bin kişi cerviks kanserine yakalanmakta ve maalesef bu kişilerin yarısı kaybedilmektedir.

Cerviks kanserinin ortalama görülme yaşı 52 olup; kadın yaşamında 35-39 ve 60-64 yaşları arası en sık görülme aralığıdır.

Gelişmiş ülkelerde hastalığın insidansı (görülme sıklığı) ve mortalitesindeki (ölüm oranı) azalmanın en büyük nedeni bir sitolojik test olan Pap smear testi kabul edilmekte ve bu nedenle “serviks kanseri önlenebilir kanserler kategorisinde” kabul edilmektedir.

1988’de sitolojik tanılardaki değişkenliği ve iyi açıklanamayan problemleri ortadan kaldırmak için yeni bir terminoloji olan "Bethesda raporlama sistemi" tanımlanmıştır.

Bir DNA virusu olan HPV ile serviks kanseri arasındaki direkt ilişki kesindir. Yardımcı diğer faktörlerin etkileri ve mekanizmaları ise tam açık değildir.

Serviks kanserinde indirekt etkili olabilecek risk faktörleri:
Sigara kullanmak
HIV, Herpes simpleks tip-2 enfeksiyon varlığı
Klamidya enfeksiyonları (Klamidyoz) gibi cinsel yolla bulaşan diğer ajanlar
Kötü beslenme (Vitamin C, beta karoten ve folat’tan eksik beslenme)
Doğum Kontrol Hapları kullanımı (Oral kontraseptifler)
Sosyoekonomik düzeyin düşüklüğü
Siyah ırktan olmak
Erken yaşlarda ilk cinsel birleşme (koitus)
Çok eşlilik (poligami)
Kocası çok partnerli kadınlar
Kötü hijyen koşulları
Hiç smear testinin yapılmamış olmasıdır

Gelişmiş ülkelerde kadınların %85’i yaşamları boyunca en az bir kez Pap smear yaptırmış iken az gelişmiş ülkelerde bu oran sadece %5’dir.

Mevcut veriler, cinsel yönden aktif yetişkinlerin %50’sinden fazlasının bir insan papilloma virus (HPV) tipiyle enfekte olduğunu göstermektedir. Cinsel yolla geçen diğer hastalıklarda olduğu gibi genital HPV enfeksiyonları da en sık 15-25 yaş arasındaki kadınlarda görülür.


Aşı içeriğini okumak için TIKLAYIN

kaynak: www.jinekolognet.com

26 Ocak 2010 Salı

HPV ASILARI

Modern tıpta pek çok hastalığın tedavisi hastalığı oluşturan etkenlerin ve mekanizmalarının ortaya çıkarılması ile gerçekleşebilmiştir. Nihayet HPV’nin serviks kanseri ile ilişkisinin ortaya çıkarılmasını takiben bu virüs üzerindeki geniş araştırmalar sonuç vermeye başlamış ve HPV aşıları üretim aşamasına gelinmiştir.

Bu şekilde serviks pre-kanser (kanser öncesi durumlar) ve kanserlerinin büyük bir kısmını engellemek ve hatta genital siğillerden kurtulmak artık bir hayal değildir.

Yıllar içinde dünyada çiçek hastalığı ve çocuk felci virüslerini bitiren tıp ilmi HPV ile savaşında da zafere çok yakındır.

Ancak şunu belirtmekte fayda var ki, HPV aşısı ile ilgili şu anda alacağımız koruyucu önlemlerin bize başarı olarak yansımaları (yani serviks kanseri görülme sıklığının azalması) 15-20 yılı bulacaktır. Çünkü daha önce belirtildiği gibi bir kişinin riskli tipteki bir HPV’yi kapması ile serviks kanseri olması arasındaki süre 15-20 yılı bulmaktadır.

HPV aşıları iki grupta çalışılmaktadır. Birinci grup "proflaktik (koruyucu, önleyici) aşıları" içerir ve HPV kapılmadan veya kapıldıktan hemen sora kişilerin immün sistemlerinin harekete geçirilerek kanser oluşturmasını önlemeyi hedefleyen aşılardır.

İkinci grup ise kanser veya kansere meyilli bir durum ortaya çıktığında kişiyi tedavi etmek için verilen "teropotik (tedavi edici) aşılar"dır.

Proflaktik aşılardaki ilerlemeler teropotik aşılara göre kıyaslanamayacak ölçüde ileridedir. Bu yüzden bu yazıda da HPV aşıları denilirken daha çok proflaktik aşılar kastedilmektedir.

HPV aşıları virüs benzeri partiküller içeren ancak virüsün yaptığı etkiyi oluşturmaksızın yalnızca vucudun immun sistemin harekete geçirerek, kişinin uzun süreli HPV’ye dirençli hale gelmesini sağlayan aşılardır.

Aşı Türleri
Merck firması tarafından geliştirilen monovalan (Tip 16 benzeri) ve quadritravalan (Tip 16,18,6,11 benzeri) aşılar yanında, GlaxoSmithKline (GSK) firması tarafından geliştirilen bivalan (Tip 16,18) aşıların çalışmaları tamamlanmıştır.

Bu üç aşı ile ilgili çalışmalardaki ortak sonuçları; HPV aşılarının kişiler tarafından kolay tolere edilebildiği, yüksek oranda bağışıklanmanın sağlanabildiği, dirençli HPV enfeksiyonu ve HPV enfeksiyonları ile ilişkili klinik hastalığın azaltılmasında etkili oldukları ve bivalan aşı ile oluşan antikor titresinin daha uzun süreli olduğudur.

I. Gardasil
Merck firması (MSD) tarafından geliştirilen "Gardasil" quadrivalan bir aşı olup HPV tip 16,18,6,11’e benzer partikülleri içerir ve serviks kanserleri ile prekanseröz lezyonları haricinde dış genital bölgede bulunan siğilleri (condyloma accumulata) de önleyicidir.

Aşının uzun süre kalıcı olabilmesi için bir kez yapıldıktan 2 ve 6 ay sonra tekrarlanması gereklidir.

FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Teşkilatı), 2006 haziran ayında Gardasil’in adölesan dönemden itibaren kullanılmasına onay vermiştir.

Gardasil 2007 yılı nisan ayı itibari ile ruhsat aşamasını tamamlayarak Türkiye ilaç marketlerinde bulunmaktadır.

II. Cervarix
GlaxoSmithKline firması tarafından üretilen "Cervarix" ise bivalan bir aşıdır ve HPV tip 16 ile 18’e benzer partikülleri içerir. Özellikle servikal kanser ve prekanserleri önlemeye yöneliktir. Oluşan antikor tiresi uzun süre yüksek seviyelerde kalıcıdır.

Aşının uzun süre kalıcı olabilmesi için bir kez yapıldıktan 1 ve 6 ay sonra tekrarlanması gereklidir. Bivalan aşılar ile serviks kanserlerinin %70 ile %100 ‘ünün eradike edilebileceği düşünülmektedir. Bu şekilde bu hastalığa bağlı ölümlerin %95 oranında azalacağı düşünülmektedir.

Gardasil ve Cervarix ile ilgili diğer ortak bilgiler
3 doz uygulama sonrasında etkilidirler.4-5 yıl sonra aşının yenilenmesinin gerekli olup olmadığı konusunda yeterli bilgi yoktur.
Anormal Pap smear testi sonuçlarında, HPV enfeksiyonu veya genital lezyon varlığında da yapılabilirler, ancak bu durumda etkileri çok net bilinmemektedir.
Gebelikte uygulanmaları önerilmez. Burada şunu belirtmekte fayda vardır ki; bir kişide HPV enfeksiyonu varsa bu gebeliğinde aktive olup bazı siğillerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu durum tamamı ile gebelik dönemindeki vucut direncindeki düşmeye bağlı olarak gelişmektedir. Gebelikten sonra oluşan bu siğillerin tamamı kendiliğinden geçebilir.
Emziren kişilerde aşı yapılabilir.
HIV taşıyıcıları, immünsupressif tedavi alanlar, kortizon kullananlar veya HPV açısından riskli gruptakiler (çok partnerliler vs) belki de öncelikle aşılanmalıdırlar.
HPV enfeksiyonunu taşıyanları aşılamanın yararlı etkilerinin olup olmadığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Aşılanmada aşırı arzulu bu grubu reddetmek belki de olanak dışı olacaktır.
Aşı sonrası vücudun alerjik reaksiyon vermesi önemsiz ve tek yan etkileridir.
Aşının yapılmasındaki en uygun dönen 9 ile 12 yaşlarında arasıdır. Ancak 26 yaşına kadar da yapılabilir. Ancak en ideali 20 yaşından önce yapılmasıdır. Çünkü HPV’nın yerleşmesi en çok adolesan dönemde olmaktadır. Yaşla birlikte bu görülme sıklığında azalmalar görülmektedir.
Aşılama sonrasında serviks kanseri riski tamamen bitmez, bu nedenle serviksin taranmasına devam edilmelidir. Bunun için aşılanan bireyler 30 yaşından itibaren 5 yıllık aralarla 3 kez smear testi ile taranmalıdırlar.
Yalnızca kızların mı yoksa her iki cinsin birden mi aşılanması gerekliliği henüz netlik kazanmamıştır. Temel olarak yalnızca kızların aşılanması yeterli olabilir. Bu konuda maliyet hesaplarının yapılması gereklidir.
Şu an için Türkiye marketine yalnızca Gardasil girmiş bulunmaktadır. (3 doz halinde yapılan Gardasil'in tek dozu 254 YTL olup, üç dozunun toplam maliyeti 762 YTL dir. )

Özet olarak; HPV aşıları ile ilgili çalışmalar tüm dünyada serviks kanserinin tümden eradikasyonu (silinmesi) yolunda umut vericidir. Yeni çıkan aşılar ve üzerinde yoğunlaşılan bilimsel araştırmalar rahim ağzı (serviks) kanserini önleyebilme yolunda önemli kilometre taşlarıdır.




EĞER İMKANINIZ VARSA MUHAKKAK AŞILANIN



kaynak: www.jinokolognet.com

17 Ocak 2010 Pazar

Kanserin Onune Gecmek Mumkun!

Kanserde alternatif tedaviye yeşil ışık

Dünya’da her yıl 6 milyon insanın yakalandığı kanser tedavisi en pahalı hastalıklardan biri.
Günde 4-5 domates yenilmesi öneriliyor.


Kanserde tek bir hasta başına düşen tedavi maliyeti 500 milyon lira ile 150 milyar lira arasında değişiyor.Bu yüzden tıp dünyası artık çok ucuz olan bitkilerin,vitamin ve minerallerin yer aldığı alternatif tedaviye artık daha fazla önem veriyor.


Kanserde alternatif tedavi Antalya’da yapılan 15. Ulusal Kanser Kongresi’nin en önemli oturumlarından biri oldu. Oturuma katılan bilim adamları kansere karşı 16 bin bitkinin denendiğini bunların yüzde 16’sının kansere karşı etkinliğinin saptandığını açıkladılar.
Günde 4-5 domates yenilmesi öneriliyor
Bilim adamlarına göre kansere karşı etkili olduğu bilinen en önemli sebzelerden biri domates.. Kongrede bir konuşma yapan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erkan Topuz, domatesin sağlık için yararlı etkileriyle ilgili şunları söyledi: “Domatesin içinde bulunan likopen ve selenyum genellikle prostat kanserinde, meme kanserinde, kolon kanserinde, mide kanserinde ve bunlar ispat edilmiştir. Bunun dışında sayabileceğimiz pekçok kanserlerde etkisi çok fazladır. Biz hastalarımıza günde 4-5 tane domates yemesini tavsiye ederiz veyahut likopen dışardan hap olarak da alabilir.”
Havuç
Havuç DNA hasarını önlüyor Domates kadar etkili bir başka sebze ise havuç. Içerdiği betakarotenlerle havuç DNA hasarını önleyici bir etkiye sahip. Prof. Dr. Erkan Topuz, “Bu betakarotenler genellikle kırmızı daha çok olan mesela özellikle havuçta ve sayabileceğimiz pekçok bitkide ve sebzede, meyvelerde olan maddelerdir. Betakarotenler DNA hasarına mani olurlar, kansere karşı vücudun direncini artırırlar, immün sistemi uyarırlar” diyor.
Flavonlar
Kanserde etkili olduğu bilinen bir başka bitkisel madde de flavonlar. Bitkilerde aşağı yukarı 4 bine yakın flavon tespit edilmiş. Bunlar içinde en zengin olanlarının kara üzüm olduğuna dikkat çeken Prof. Dr.
Erkan Topuz sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu flavonların en zengin olanların içlerinde genellikle kara üzüm, Kara üzümde 150 civarında flavon var, beyaz üzümde 30 civarında.”
Selenyumun yararları
Minarellerden selenium ise prostat kanseri başta olmak üzere birçok kanserden korunmada etkili rol oynuyor. “Yapılan randomize çalışmalarda yüzde 40 oranında prostat kanserini azalttığı gösterilmiştir” diyen Prof. Drd. Erkan Topuz şöyle konuşuyor: “Bunun dışında selenyum vücuttaki özellikle rahim kanserinde, mide kanserinde, ağız, baş boyun kanserlerinde koruyucu olduğu tespit edilmiştir.Ünite olarak da 200 ünite gibi en az miktarda alınması gereken bir, mineraldir.”
C vitamini
Meyve ve sebzelerde en çok bulunan vitaminlerden biri olan C vitamini hem kanserden korunmada hem de yüksek dozlar tercih edilerek kanser tedavisinde başarıyla kullanılıyor. Prof. Dr. Erkan Topuz, C vitaminin yararlarıyla ilgili şunları söylüyor: “C vitamini senelerdir kanseri tedavi etmek amacıyla veya kanserden korunma amacıyla kullanılmıştır. Normal olarak insanların günlük ihtiyacı günde 2 gram civarındadır. Ama yüksek dozda eğer kanseri tedavi edelim diyorsanız 10 grama kadar çıkması tavsiye edilebilir. Çünkü insan vücudu Cvitaminini yapmadığı ve bundan dolayı da dışarıdan alınan C vitaminin kanseri önlediği ve immün sistemi uyardığı gösterilmiştir.”
Omega 3’ün yararları
Özellikle Kuzey denizi balıklarında bol olarak bulunan omega 3 de kanserden koruyucu özelliği saptanmış maddelerden biri. Başta meme kanseri, prostat kanseri ve kalın bağırsak kanseri olmak üzere koruyucu bir etki sağlıyor.Kanserden korunmak için her gün düzenli olarak omega 3 tüketilmesi öneriliyor. Yeterli omega 3 tüketilebilmesi için haftada 3 defa balık yenilmesinin yeterli olduğu belirtiliyor.

KANSERDEN KORUNMA YÖNTEMLERİ
Prof. Dr. Erkan Topuz, kanserden korunmak isteyen kişilere şu önerilerde bulunuyor:
Ailesinde özellikle meme ve kalın bağırsak kanseri olan kişiler 20 yaşından evvel kanserden koruyucu sebze, meyveleri, vitamin ve mineralleri tüketirse yüzde 33 ile yüzde 53 arasında korunabilir.
Mide kanserinden diyetle korunma oranı yüzde 60’a çıkıyor. Biz her gün brokoli, karnıbahar kıvırcık salata, beyaz lahana, kabak ve domatesin bol bol tüketilmesini tavsiye ediyoruz.
Biliyoruz ki şişmanlık en önemli kanser sebeplerinden bir tanesi. Özellikle kalın bağırsak kanserlerinde ve meme kanserlerinde şişmanlık bizim için en önemli kötü faktörlerden bir tanesidir. Bu yüzden kırmızı etin kesilmesini, beyaz etin tüketilmesini zeytinyağı ve soya gibi yağlarla beslenilmesini öneriyoruz.
Siyah üzümün bol bol tüketilmesinde yarar var. Çekirdeğini de atmadan tüketilmesini istiyoruz. Kabuğunda ve çekirdeğinde vesibretrol dediğimiz çok özel bir madde vardır, bu doğrudan doğruya kansere karşı vücudu korur.
Yapılan araştırmalar, kekik, çörek otu, keten tohumunun da kanserden korunmada etkili olduğunu gösteriyor.
Bitkisel ilaçların kanserde ilaç tedavisi sırasında kullanılmaması gerekiyor. Bitkilerin yan etkileri olabiliyor ve kanser ilaçlarına karşı direnci artırıyor.
Kanser tedavisi sırasında zencefil bulantı problemine karşı kullanılıyor. Papatyanın ise kanser hastalarının ağzında oluşan aftı önleyici bir etkisi var.
Deve dikeni çiçeği ise karaciğer hastalıklarında yıllardır kullanılıyor. Bugün görüyoruz ki karaciğer kanserlerini tedavi edebiliyor, tümörleri küçültebiliyor.
Isırgan yıllardır kanser tedavisinde kullanılıyor. Ancak kökü yararlı. Amerikada kökü ilaç haline getirildi.
Meyve suyunu ihmal etmeyin

Özellikle ailesinde kanser hastalığı bulunanların düzenli bir hayat tarzı ve beslenme biçimiyle, bu hastalığı önleyebileceğine dikkat çeken İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erkan Topuz, şu tavsiyelerde bulunuyor:

- Havuç suyu, nar suyu, domates, ev yoğurdu, peynir, kayısı, kara üzüm, brokoli, kırmızı ve beyaz lahana, karnabahar, kıvırcık salata, semizotu, şalgam suyu, acı biber, keten tohumu, çörekotu, muz, ananas, soğan ve özellikle de sarmısak kanserden koruyor.

- Ailesinde özellikle meme ve kalın bağırsak kanseri olan kişiler 20 yaşından önce kanserden koruyucu sebze ve meyveleri, vitamin ve mineralleri tüketirse, yüzde 33 ile yüzde 53 arasında bu hastalıktan korunabiliyor.

- Mide kanserinden diyetle korunma oranı yüzde 60''''a çıkıyor. Bu yüzden her gün brokoli, karnabahar kıvırcık salata, beyaz lahana, kabak ve domates tüketin. Domatesin içinde bulunan likopen ve selenyumun, prostat kanserinde, meme kanserinde, kolon kanserinde ve mide kanserindeki koruyucu etkisi ispatlandı. Biz hastalarımıza günde 4-5 tane domates yemelerini tavsiye ediyoruz. Likopen dışardan hap olarak da alınabiliyor.

- Kansere sebep olan en önemli faktörlerden biri şişmanlık. Özellikle kalın bağırsak ve meme kanserlerinde büyük risk yaratıyor. Bu yüzden kırmızı etin kesilmesi, beyaz , zeytinyağı ve soya gibi yağlarla beslenilmesi şart.

Mineraller sağlık kaynağı

- Omega 3: Özellikle Kuzey Denizi balıklarında bol olarak bulunan Omega 3 de kanserden koruyucu özelliği saptanmış maddelerden biri. Başta meme kanseri, prostat kanseri ve kalın bağırsak kanseri olmak üzere koruyucu bir etki sağlıyor.Kanserden korunmak için her gün düzenli olarak Omega 3 tüketilmesi öneriliyor. Yeterli Omega 3 tüketilebilmesi için haftada 3 defa balık yenilmesinin yeterli olduğu belirtiliyor.

- Selenyum: Selenyum prostat kanseri başta olmak üzere birçok kanserden korunmada etkili rol oynuyor. Yapılan çalışmalarda yüzde 40 oranında prostat kanserini azalttığı gösterilmiştir" Bunun dışında selenyum vücuttaki özellikle rahim kanserinde, mide kanserinde, ağız, baş boyun kanserlerinde koruyucu olduğu tespit edilmiştir.

- C vitamini: Meyve ve sebzelerde en çok bulunan vitaminlerden biri olan C vitamini hem kanserden korunmada hem de yüksek dozlar tercih edilerek kanser tedavisinde başarıyla kullanılıyor. C vitamini senelerdir kanseri tedavi etmek amacıyla veya kanserden korunma amacıyla kullanılmıştır. Normal olarak insanların günlük ihtiyacı günde 2 gram civarındadır. Ama yüksek dozda eğer kanseri tedavi edelim diyorsanız 10 grama kadar çıkması tavsiye edilebilir. Çünkü insan vücudu C vitaminini yapmadığı ve bundan dolayı da dışarıdan alınan C vitaminin kanseri önlediği ve bağışıklık sistemi uyardığı gösterilmiştir.

Havuç DNA hasarını önlüyor

Havuç içerdiği "betakaroten" le, DNA hasarını önleyici bir etkiye sahip. Betakarotenler kansere karşı vücudun direncini artırırlar. Siyah üzümün çekirdeğinde ve kabuğunda "Vesibretrol" adı verilen bir madde var. Bu madde vücudu kansere karşı doğrudan koruyor. Yapılan araştırmalar, kekik, çörekotu, keten tohumunun da kanserden korunmada etkili olduğunu gösteriyor. Kanser tedavisi sırasında zencefil bulantı problemine karşı kullanılıyor. Papatyanın ise kanser hastalarının ağzında oluşan aftı önleyici bir etkisi var. Deve dikeni çiçeği karaciğer kanserlerini tedavi edebiliyor, tümörleri küçültebiliyor. Isırgan yıllardır kanser tedavisinde kullanılıyor. Fakat sadece kökü yararlı. Bitkisel ilâçların ilâç tedavisi sırasında kullanılmaması gerekiyor.

NTV HABER
5 Mayıs 2004