24 Ocak 2010 Pazar

FAHRİ BEY’İN HAYALİ

Elinde bir kağıtla içeri giren adam
“Gelin bakalım” dedi,”ev işimiz tastamam”

Yalnızca on senecik,çabuk geçer çocuklar
Göz açıp kapatırken bakarsın geçmiş yıllar.

Fahri bey sadık bir aile babasıydı,
Çok fedakardı ama eli biraz sıkıydı.

O’na göre her şey ailesi içindi
Bu kooperatife de onlar için girmişti.

Gerçi babasından kalma bir arsası da vardı.
“Zor zamanlar için” der ona hiç dokunmazdı.

Gözleri ışıl ışıl bakarken hanımına,
“Evimize bak” dedi. Otur şöyle yanıma.

Elindeki kağıtta bir ev planı vardı.
Üç oda , iki balkon, bir de salonu vardı.

“Bak hanım evimizin şu büyük balkonunda
Tatlı bir rüzgar eser, çayımız yanımızda.

Kiradaki günleri gülerek hatırlarız.
Bu ev bizim olunca hiç kalır mı tasamız?

Eşi Melahat hanım, sessizce dinliyordu
Kocasının huyunu çok iyi biliyordu.

Kafasına bir şeyi taktımı vazgeçmezdi,
Benim sözüm olsun der,başka söz dinlemezdi.

Eve taşınana dek kemerler sıkılacak,
Bu eve lüzumsuz bir şey alınmayacak.

Onun en kötü huyu; çok cimri olmasıydı,
En değer verdiği şey; cebinde parasıydı.

Oğlu ve kızı onu hiç tasvip etmezlerdi,
Eşi de kızardı da ,yinede sabrederdi.

Aslında öyle geçimsiz bir aile değillerdi.
Fahri bey içki içmez, sigarayı sevmezdi
İşten evine gelir kahve nedir bilmezdi.

Fakat satın aldığı en küçük şeyde bile
Koca şehrin altını üstüne getirirdi.

Fahri bey bu kooparatife girtikten sonra,
Daha bir anormal tavırlar takınmıştı.

Eşinin onca itirazına rağmen,
Oldukça küçük olan bir eve taşınmıştı.

Zamanla biriken paralarını,
Yakında ki bankaya faize yatırmıştı.

Eşi dini bütün bir kadındı,
Bu faiz işinde de Fahri Bey’e kızmıştı

Arada bir eşine namazını kıl derdi,
O ise;”Birkaç defa kıldım da,

Pantolonun dizleri hemen yırtılıverdi”
Deyip her defasında savunmaya geçerdi.

Daha önce ramazan orucunu tutardı,
Fakat o yıl Fahri Bey asla oruç tutmadı.

Eşinin bu haline kızan Melahat Hanım:
Şimdi böyle yaparsan ,halin ne olur yarın?

Diyerek o ramazan eşini çok uyardı.
Fahri Bey’in bunda da savunması yamandı;

“Oruç tutunca karnım daha çok acıkıyor,
O zaman çok yiyorum,bütçe zarar görüyor.

Hele şu ev işimiz bir hallolsun bakalım
Yerleşince hepsinin kazasını yaparım.

Bilmez misin ev alana Allah yardım edermiş
Kul günah da işlese O hemen affedermiş.”

Fahri Bey tutum deyip kemerini sıkarken,
Büyüdü çocukları kendisi fark etmeden.

Öyle Allah peygamber bilmezdi çocukları,
“Sonra öğrenirler” derdi hem küçüktü yaşları.

“Hacca gitmiyor musun?” diyen ahbaplarına;
“Onca parayı yedirir miyim?” derdi elin Araplarına

“Daha yaşım genç” dedi erteledi dinini,
Boş yaşadı hayatı, tüketti sermayeyi…

Fahri Bey yediği lokmayı bile
Artık teker teker sayar olmuştu.

Günden güne bedeni zayıf düşmüş,
Takatini yitirmiş beti benzi solmuştu.

Eşi Melahat Hanım endişe içindeydi
“Bir doktora görünsen ne iyi olur” dedi.

Fahri Bey hayatında hiç doktora gitmedi
Çünkü” bütün doktorlar para tuzağı!” derdi

Duvarda ki takvime şöyle uzunca baktı
Tam bir sene sonunda ev teslim olacaktı…

“ Ev çok güzel olmuş değil mi anne?
Niye yapmamışlar ki şuraya bir şömine?”

Melahat hanım hüzünlü bir bakışla pencereye yöneldi,
“Ahh Fahri Bey” diyerek derin bir iç geçirdi.

“Aman anne!” dedi kızı umursamazca;
“Unut artık babamı hayat devam ediyor.”

“Hem o cennette şimdi,
Göklerden bize bakıp o da mutlu oluyor”

Fahri Bey altı ay önce vefat etmişti
Oysa bu evi en çok kendisi istemişti.

Fahri Bey’in oğlu unutmadı babasını,

Babasının kıyıp da satamadığı,
Yıllardır bekleyen ve hayli değerlenen

Dedesinden miras kalan arsayı sattı.
O paranın içinden bir miktarını alıp;

Babasına görkemli birde mezar yaptırdı
Üzerine” yarım kaldı hayallerim” yazdırdı.

Arsadan kazandığı bu yüklüce parayla,
Bir sahil kenarında babasının hayrına,

Turistlere yönelik bir diskotek yaptırdı
Çünkü;” turiste hizmet sevap” derdi babası

Onlar eğlenirlerken,
Belki de babasının hiç kalmazdı tasası(!)

Ahh Fahri Bey çok erken bırakıp gittin bizi,
Bilsen yokluğun nasıl yakıyor içimizi…
08-07-2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder